Gülhane Parkı; Topkapı Sarayı, Alay Köşkü ve Sarayburnu arasında yer alır ki burası, Topkapı Sarayı’nın doğu tarafında Marmara Denizi kıyısı boyunca uzanan bahçelerin bir bölümünün adıdır. Parkın bu adı almasının nedeni, eskiden burada saray için gülbeşeker yapılan bir imalathanenin bulunmasıdır. Yaklaşık 100000 m2’Iik bir alanı kaplayan park, tarihte Sultan Abdülmecit’in Gülhane Hatt-ı Şerifi olarak bilinen, ünlü Islahat Fermanı’nın 1839 yılında Sadrazam Reşit Paşa tarafından halka okunduğu yerdir. 1 Eylül 1928 yılında Latin harflerinin kabul edilmesinin ardından Atatürk, 24 Kasım 1928’de Gülhane’de düzenlenen törende “Başöğretmen” unvanını alarak Latin Harflerini halka tanıtmış ve ilk dersi vermiştir.
1868 yılında yüzyıl önce dillere destan güzellikte olan Gülhane Bahçelerinin büyük bir kısmı yok olmuştur. Yapılan demiryolu ile de geri kalan kısmı ortadan kaldırılan bahçede, köşk ve limonluklar da fazla masrafa sebep olmalarından dolayı yıktırılmışlardır (Eldem, 1973).
II. Abdülhamit döneminde (1842–1918), 1880’lerde ilk büyük müzenin Gülhane’de yapılmasına izin verilmiştir. Müze-i Hümayun’un inşası sırasında bahçe düzenlemeleri yapılmış ve müzeyle birlikte Gülhane de halka açılmıştır. Gülhane Parkı için Cumhuriyet’ten önce 1913–1914 yıllarında bir Alman şirketi tarafından Alman Mavisi adıyla bilinen haritalar yapılmıştır. İstanbul Şehremini Belediye Başkanı Cemil Paşa (Topuzlu) döneminde (1912–1914, 1919–1920) bu alan parka dönüştürülmüştür. 1911 ve 1944’de Gülhane adını alan parkın düzenlenmesi sırasında, demiryollarında yapılan yeni inşaat esnasında Saray’a ait bazı duvar parçalarının ortadan kaldırıldığı bilinmektedir. Tarihi bir park olan bu alanda 1923 yılına kadar bir dizi arkeolojik kazı gerçekleştirilmiştir (Yaltırık ve ark., 1997).
Günümüzde Gülhane Parkı
Gülhane Parkı’nın Sarayburnu Kapısı ve İstanbul Kapısı (Sultanahmet Kapısı) olmak üzere, iki giriş kapısı vardır. Bu iki giriş kapısı, bugün çınar ağacı dizilerinin yer aldığı, geniş bir yolla birbirine bağlanır. Alemdar Caddesi yönünde iki çeşme bulunan kapıdan sol taraf Gülhane Parkı’na, sağ taraf ise Osman Hamdi Bey Yokuşu’nun sonunda İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne ulaşır. Parkta ayrıca Atatürk Heykeli ile Aşık Veysel Heykeli de yer almaktadır.

İstanbul’da kültür ve tarihin iç içe olduğu Gülhane Parkı, iki tarafı egzotik ağaç türlerinin yanı sıra müze ve kütüphanesiyle de önemli bir işleve sahiptir. Gülhâne Parkı’nın girişinde sol tarafta sultanların resmigeçitleri izledikleri zarif bir tarzı olan Topkapı Müzesi Alay Köşkü yer almaktadır. Aynı zamanda burada Ahmet Hamdi Tanpınar Müze Kütüphanesi ve 2017 yılında açılan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Prof. Dr. Fuat Sezgin ve Dr. Ursula Sezgin Bilimler Tarihi Kütüphanesi bulunmaktadır. Kütüphanenin hemen ilerisinde ise İslam Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin tarafından hazırlanan ve 24 Mayıs 2008 yılında açılan; alet, cihaz kopyaları, maket ve model koleksiyonu ile alanında Türkiye’de ilk örnek teşkil eden İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi yer almaktadır. Parkın Sarayburnu çıkışına doğru “Gülhane” yazısı, parktan çıkış yapmadan sağ taraftaki yokuşta ise 15 metre yüksekliğinde Gotlar Sütunu bulunmaktadır.

Bir zamanlar Gülhane Parkı
Gülhane Parkı’nın tarihçesi hakkında bilgilere ulaşmak mümkündür. Bu kaynaklardan birisi olan ve “Tarihi Kentiçi Parklarına Bir Örnek: İstanbul Gülhane Parkı” başlıklı araştırma bize kent belleğine dair değerli bilgiler sunmaktadır.
Parka Alemdar Caddesi tarafındaki kapısından girildiğinde, yolun hemen sağ tarafında İstanbul Şehremini Cemil Topuzlu’nun büstü bulunmakta idi. Parkın Sarayburnu kısmı eskiden Sirkeci demiryolu hattı üstünden bir köprü ile bağlı bulunuyordu. Bu kısım 1958’de bu bölümünde sahil yolunun açılmasıyla parktan ayrılmıştır. Sarayburnu’nda Atatürk’ün heykeli bulunmaktadır. Park içerisinde çeşitli gazinolar, dinlenme yerleri, kahvehaneler, çocuk bahçesi, hayvanat bahçesi, Tanzimat Müzesi, yazın kukla – karagöz temsilleri veren bir tiyatro, içinde botanik bahçesi ve akvaryum olan bir sarnıç yer alır. Boğaza doğru kıvrılarak inen yokuşun sağında ise Romalılardan kalma Gotlar Sütunu vardır. Gülhane Parkı, ağaç ve ağaççık türleri bakımından oldukça zengindir.[1] Topkapı Sarayı’nın V. avlusu olarak bilinen Gülhane Parkı’nda Fatih Sultan Mehmet, Haliç, Marmara Denizi ve Boğaziçi’ni gören eşsiz manzaraya Sarayburnu’nda birkaç köşk yaptırmıştır. Geniş zeytin ağaçlarıyla kaplı bu alan, aynı zamanda ilk yerleşim alanı olarak bilinmektedir. Fatih döneminde zeytinlikler arasına bazı egzotik türler de yerleştirilerek, içinde köşk ve pavyonları bulunan bir eğlence ve dinlenme parkı oluşturulmuştur. Park içinde 1819 yılında hazırlanan bir düzenleme planı dolayısıyla Topkapı Hasbahçesi’nin doğal özelliklerini, yani Türk stilini kaybetmediği anlaşılmaktadır. Ancak daha sonra Gülhane Parkı, Avrupalı mimarların etkisiyle yeniden düzenlenmiştir. Örneğin 1855’de bir Alman parkta klasik stili denemiştir. Sultan Reşat döneminde ise Gülhane Parkı ile Fransız bahçıvan başı Deroin ilgilenmiştir.[2]

Gülhane Parkı’nda tarihi eserler
Topkapı Sarayı, Gülhane Parkı’nın kuzey, batı ve doğu sınırlarını oluşturur. Saray, İstanbul Yarımadasının Marmara, Boğaziçi ve Haliç’in buluştukları yerde uzanan plato üzerinde yer alır. 1400 m. uzunluğundaki Sur-u Sultani denen Fatih devri surları ile Bizans surlarının çevrelediği 700000m2’lik bir alan kaplamaktadır. Bu büyük Saray (Saray Hümayun, Saray-ı Cedide-i Amire, Yeni Saray) imparatorluk tarihinin simgesel ve fiziksel en büyük verisidir. 19. yüzyılda Dolmabahçe Sarayı’nın inşasına kadar geçen sürede Osmanlı saray ve konut mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan Topkapı Sarayı, kullanılışına ilişkin bilgilerin yoğunluğu nedeniyle de sultanların yaşamı ve mekan planlaması açısından en büyük tarihi kaynaklardan biridir.[3]
Gülhane Kasrı ise Topkapı Sarayı’nın Marmara yönündeki dış bahçelerinde Gülhane Meydanı olarak adlandırılan düzlüğe hakim bir noktada yer almaktadır. Çeşitli spor gösterilerinin Bamyacı-lahanacı düzenlendiği, bu yüzden “Cirit Meydanı” veya “Cündü Meydanı” olarak da anılan bu alanın yakınında, Bizans döneminde de, “Tsikanisterion” adındaki spor sahasının bulunması dikkat çekici bir devamlılığa işaret etmektedir. Kasır, özellikle hünkarın maiyeti ile birlikte Gülhane, II. Mahmut’un söz konusu meydanındaki spor gösterilerini izlemesi amacıyla inşa ettirilmişti. Döneminin eseri olan (1808-1839) Gülhane Kasrı’nın yerinde, Lale Devri’nde aynı amaçla inşa ettirildiği bilinen Tomak Kasrı’nın bulunduğu tahmin edilebilir. Civarındaki diğer kasırlarla birlikte Abdülaziz tarafından yıktırılan Gülhane Kasrı’nın mimarisi S. Hakkı Eldem tarafından yapının içini ve dışını gösteren gravür ve suluboya türünden görsel belgeler ile bazı duvar kalıntılarından hareketle restitüe edilmiştir. Osmanlı sivil mimarisinde 1865’te yaygın olan orta sofalı plan tipine sahip kasırda, dört eyvanlı geleneksel divanhane şeması uygulanmıştır.[4]
Gotlar Sütunu

Gülhane Parkı’nın Sarayburnu girişinde bulunan ve Marmara Adası mermerinden yekpare olarak yapılan Korint başlıklı, üzerinde kartal arması olan Sarayburnu’na hakim tepenin üzerindeki sütunun yüksekliği yaklaşık 18,5 metredir. Gotlar sütunu saray bahçesi içinde kaldığından uzun süre sâdece uzaktan görülüyordu. Anıtın kitâbesini ilk defa 1810’da J.C.Hobhouse kopya etmiş, ilk gravürleri ressam W.H.Bartlett tarafından da Miss J.Pardoe (1839)’nin kitaplarında yayımlanmışdır. Bunlardan ilkinin pek doğru olmamasına karşılık ikincisi gerçeğe tamamiyle uygundur.[5]
Gotlar Sütunu adı, kaidesinde bulunan kısaltılmış Latince yazıdan gelir. “Fortunae Reduci ob Devictus Gothos / Gotların yenilgisi ile geri dönen Fortuna’ya” ya da farklı bir çeviri ile “Gotların yenilgisi ile geri gelen talihe” anlamındaki yazıda geçen Fortuna, Roma mitolojisinde şans ve kader tanrıçasıdır. Anıtın kaidesindeki Latince kitabe, bunun Gotlara karşı kazanılan bir başarının şükran borcu olarak zafer tanrıçası Victoria’ya sunulduğunu bildirmektedir.[6]
Sütunun ikinci kitabesinde ise “IC XC NIKA” yazar. Burada geçen XC harfleri Hz. İsa’yı yansıtmakta olup kitabenin veya anıtın imparatorlukta Hristiyanlığın yaygınlaşmaya başlamasından sonra inşa edildiğini kanıtlayabilecek niteliktedir. Bir başka görüşe göre ise Gotlar Sütunu, Roma İmparatoru Septimus Severus devrinde burada bulunan “Theatrun Mayas” isimli tiyatronun spinasına aittir (Mamboury). Sütunun üzerinde durduğu bölge ise antik çağda Angelus Demetrius olarak adlandırılmıştır. İmparator II. Claudius Gothicus için (MS 268-270) dikildiği sanılan ama tam olarak çözülemeyen Gotlar Sütunu’nun üzerinde bulunan Yunan kader tanrıçası Tike’nin heykeli, Hristiyanlığın kabulünden sonra kaldırılmıştır. Tarihçi Nikephoros Gregoras’a göre, sütunun üzerinde Byzantion’un (Bizans) kurucusu Megaralı Byzas’ın heykeli vardır. Fakat bu da yeteri kadar inandırıcı değildir. Çünkü şehrin kurucusunun heykelini taşıyan bir anıtın kaidesinde Gotlara karşı kazanılan bir zafer yerine, bu hususu belirten bir yazının olması gerekirdi. Ayrıca Gregoras bu heykeli görmemiş, bunu bir rivayet olarak anlatmışdır. Kitâbenin dilinin lâtince olması ve Gotlardan bahsetmesi, Gotlar Sütununun Roma İmparatorluğu devrinde bir imparatoru anmak için yapıldığına delildir. Gregoras’ın yazdığı doğru ve bu anıta ait ise, belki sonraları anıtın üstüne Byzas’ın heykelinin konmuş olabileceğine işâret sayılacağı gibi, zamanla gerçek hüviyeti unutulmuş bir heykelin sonraları halk arasında Byzas zannedilmesi de mümkündür.[7]
Gotlar Sütunu gibi daha nice eser arkeolojik kazılar yapılmadan maalesef tam olarak aydınlanmayacaktır. Günümüzde sütunun yanına gittiğinizde sizleri derin bir sükut ve mağrurluk içerisinde karşılayacaktır.
Park alanı, Bizans İmparatorluğu zamanında, burada yer alan kilise ve manastırlar nedeniyle kentin kutsal alanlarından sayılıyordu (Üçer, 1996) Gülhane Parkı 1912 yılında Şehremini (Belediye Başkan.) Dr. Cemil (Topuzlu) Paşa tarafından halka açık bir bahçe olarak düzenlenmeye başlanınca üç dönemli bir hafriyat planı uygulanmıştır. Söz konusu kalıntılar hafriyatın ikinci aşaması uygulanırken, ortaya çıkmıştır. Cemil Paşa, saray bahçesi içerisinde yaptırdığı bu hafriyatlarla, birçok eski eserlerin tahrip olmasına yol açmıştır. Söz konusu yerde parkın Gülhane bahçesine açılan IV. kapı önünde sultan Abdülhamit’in yaptırdığı dört büyük kışlayı ve sarayın etrafındaki set, set duvarları yıktığını demektedir. Bu kalıntıların ne olduğu hakkında değişik fikirler ortaya atılmıştır. Unger, bir saray ve bazı bölümlerini kilise olarak görür. Bir kısım görüşler buranın (Hg. Dametrius) bir kilise kalıntısı olduğu yolundadır Ebersolt ve Schneider kalıntıların bir saraya ait olabileceğini ileri sürerler. Bunlardan bir kısmı hafriyat sırasında çıkartılıp arkeoloji müzesine götürülmüştür. Bir kısmı da kalıntı sahasında bulunmaktadır. Kaynaklarda akropol civarında Hagios Menas Kilisesi adında bir kilisenin bulunduğu geçmektedir.[9]
Gülhane Parkı Sarnıcı

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin kuzeyinde, Gülhane Parkı içinde yer almaktadır. Doğu Roma dönemine tarihlenen sarnıcın, İmparator Hadrian (MS 117 -138) tarafından inşa ettirilen “Hadrianus İsale Hattı”nın bir parçası olduğu ileri sürülmektedir. I. Derece Arkeolojik Sit Alanı içerisinde kalan Gülhane Parkı Sarnıcı, erken dönem kapalı sarnıçlarından biridir.
Dikdörtgen planlı sarnıç; 17.37 x 12.37 metre ölçülerinde ve 7 metre derinliğindedir. Dörder sütunlu üç sıra ile dört nefe ayrılan sarnıcın kubbelerle desteklenen üst örtüsü, 12 mermer sütunla taşınmaktadır.
Gülhane Parkı Sarnıcı; Gülhane Parkı’nın, Padişah Mehmet Reşat’ın verdiği izinle, İstanbul Şehremini Dr. Cemil Topuzlu tarafından halka açık bir parla dönüştürüldüğü 1913 yılında tespit edilmiştir. Akabinde Alman sanat tarihçisi Karl Wulzinger tarafından çizim ve fotoğrafları ilk kez kayıt altına alınmıştır. Dönemin İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Cemil Paşa (Topuzlu) bu keşfi şöyle anlatır: “… Bu duvarlardan birini bir gün indirir indirmez önümüze eski bir kilise harabesi ve on sütunlu kocaman bir sarnıç çıktı. Burası kamilen topraklarla doldurulmuştu, temizlettim, yanı başına da eski bir çeşme taşını koydurdum ve Şehremaneti tarafından yapıldığına dair bir yazı yazdırdım.”
Müze-i Hümayun’dan alınan izin ile Alman Sanat Tarihçi Karl Wulzinger ve Alman Asurbilimci Eckhard Unger tarafından yürütülen kazı çalışmaları sonrasında Gülhane Parkı Sarnıcı’nın ilk çizim ve fotoğrafları bilimsel makale haline getirilerek yayımlanır. Sarnıcıs ana mekanı dörder sütunlu üç dizi ile dört sahna bölünmüştür. Sütunların taşıdığı kemerler küçük kubbeler meydana getirmektedir. Tonoz başlangıç seviyesine kadar su geçirmez sıva ile kaplı olan duvarlar içten payandalarla desteklenmiş ve yerden 1.03 metre yükseklikte ve 1.87 metre genişlikte bir tahliye kanalı mevcuttur.
Karl Wulzinger, Gülhane Parkı Sarnıcı’nın üzerinde muhtemelen daha eski tarihlerde taşımakta olduğu yapıya (bir manastır ya da hamama) ait duvar kalıntılarının açıkça görülebildiğini belirtmiştir. Bu kalıntılar bugün de mevcuttur.
7. yüzyılda yapıldığı düşünülen Gülhane Parkı Sarnıcı’nın, Bizans Dönemi’nde İmparator Hadrian (117-138) tarafında inşa edilen İstanbul’un ilk isale hattı “Hadrianus isale hattı”nın bir parçası olduğu ileri sürülmektedir. Benzer şekilde Osmanlı isale hattı da bu bölgeden geçmektedir. 1509 yılına ait bazı belgelere göre; Gülhane Parkı Sarnıcı’nın Topkapı Sarayı su sistemini bir parçası olduğu düşünülmektedir. Ayrıca yapılan son çalışmalar, Gülhane Sarnıcı’nın Osmanlı dönemi boyunca toprak altında kaldığını ve kullanılmadığını, 1913 yılındaki kazılar ile gün yüzüne çıkarıldığını göstermiştir.
Bizans döneminde sarnıçlar açık veya kapalı olarak inşa edilmiştir. Bir kapalı sarnıç olan Gülhane Sarnıcı’nın, 1913 yılındaki çalışmalar sırasında beden duvarlarından ikisi büyük ölçüde ortaya çıkarılmış ve duvarlar üzerine geniş pencereler açılarak içerisi aydınlatılmıştır.
Sarnıç, 1954-2001 yılları arasında “Gülhane Hayvanat Bahçesi” olarak ziyaretçi ağırlayan parkın “akvaryum bölümü” olarak kullanılmış ve içerisinde çeşitli egzotik balıklar sergilenmiştir. 1965 yılında Orhan Aksoy’un yönetmenliğini üstlendiği “Yalancı” isimli filmde sarnıçtan “Akvaryum Müzesi” olarak bahsedilmekte, sarnıçta çekilen sahnelerde sütunlar, kemerle gibi mimari detaylar yanında sonradan eklenen merdiven de görülmektedir.
Yapı akvaryum haline getirilirken bazı yapısal değişikliklere uğramış; ziyaretçi girişi için yapının içine merdiven; ışıklandırma içinse zemine metal plakalar yerleştirilmiş; sütunlara demir kelepçeler takılmıştır. Hayvanat bahçesinin kapatılmasıyla işlevsiz kalan yapının özgün olmayan tüm eklentileri, 2003-2004 yılları arasında Gülhane Parkı’nın yeniden düzenlenmesini içeren proje kapsamında sarnıçtan uzaklaştırılmıştır. 2007 yılında ise Arkeoloji Müzeleri tarafından sarnıcın üst kotunda gerçekleştirilen kazılarda sütun başlıklarıyla birlikte bazı duvar kalıntıları da ortaya çıkarılmıştır.
Gülhane Parkı Çeşmesi
Sarnıcın hemen yanında günümüzde “Gülhane Parkı Çeşmesi” adıyla anılan, H. 1329 / M. 1911 tarihli bir çeşme bulunmaktadır.

1913 yılındaki park düzenlemelerinde keşfedilerek Cemil Topuzlu Paşa tarafından ihya edilen barok üsluplu çeşmede, Padişah V. Mehmed Reşad’ın tuğrası görülmektedir. Gülhane Parkı’nın halka açılması çalışmaları sırasında sarnıcın keşfedilmesi anısına yapılan çeşmenin kitabesinde şöyle yazmaktadır:
“Ab-ı hayatın ayn-ı olan işbu çeşmenin,
Asırlar geçti varmadı kimse farkına,
Buldu Emanet (Şehremaneti-İstanbul Belediyesi) eyledi ihya
müceddeden (yeniden).
Verdi hayat doğrusu Gülhane Parkı’na.”
1329 (M.1913)
İBB Miras, Gülhane Parkı Sarnıcı’nda hayata geçirdiği restorasyon çalışmalarıyla binlerce yıllık bir hafızayı günümüze taşıyan yapıyı, “Gülhane Sanat” adıyla İstanbullulara açtı.
[1] Farımaz Garipağaoğlu, Nuriye. “Tarihi Kentiçi Parklarına Bir Örnek: İstanbul Gülhane Parkı”
[2] Farımaz Garipağaoğlu, Nuriye. “Tarihi Kentiçi Parklarına Bir Örnek: İstanbul Gülhane Parkı”
[3] Farımaz Garipağaoğlu, Nuriye. “Tarihi Kentiçi Parklarına Bir Örnek: İstanbul Gülhane Parkı”
[4] Farımaz Garipağaoğlu, Nuriye. “Tarihi Kentiçi Parklarına Bir Örnek: İstanbul Gülhane Parkı”
[5] Prof. Semavi Eyice, Gotlar Sütunu, Türk Ansiklopedisi. Aktaran: Reşad Ekrem Koçu, s.7053
[6] Semavi Eyice, Tarih Boyunca İstanbul, Etkileşim Yayınları, 3.baskı,İstanbul, s.27
[7] Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi (İstanbul’un Alfabetik Kütüğü), Koçu Yayınları, Cilt II, Sayı 161, İstanbul-1971, s.7051-7053
[9] Farımaz Garipağaoğlu, Nuriye. “Tarihi Kentiçi Parklarına Bir Örnek: İstanbul Gülhane Parkı”