
Yaşamı boyunca pek çok kez cami içlerinde resimler yapan Şevket Dağ’ın ilgi duyduğu konu enteriyör-iç mekân resimleridir. Tarihi yapıların sevdalısı olan Dağ, Ayasofya’yı sekiz kez resmetmiştir. Kapalı mekânlarda pencerelerden sızan ışık huzmelerine, bazen de uzun bir koridorun sonunda açık bıraktığı kapıdan akan ışığa doğru yönlendirir izleyicisini. Tuvaline aktardığı tarihi yapıları iyi gözlemlemiş, kullandığı renkler, detaylar ve ışık oyunlarıyla iç mekânlar ile ayrıcalıklı ve özel bir bağ kurmayı başarmıştır.
Hikmet Feridun Es’e göre, “(…) Edebiyatta Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi İstanbul’u birçok renkleriyle yazıya sokmuşlardır. İstanbul onlara çok şey borçludur. Şevket Dağ da İstanbul’un birçok köşesini resme sokmuştur. Harap sebillerin, gölgeli cami avlularının, unutulmuş mescitlerin, ihtiyar yalıların dillerinden hiç kimse bu hakikatten dağ yapılı sanatkâr kadar anlamamıştır.” Anıtsal yapıların mimarisi ve tezyinatını neredeyse ‘tahliline varan bir bakışla’ aktaran Şevket Dağ’ın eserleri, sanat tarihi açısından da belge niteliğindedir. Sanatçı resimlerindeki, renk, kompozisyon, perspektif, ışık ve gölge değerleriyle güçlü ve etkili eserler ortaya çıkartmıştır. Dağ’ın birçok kez resmettiği anıtsal eserlerden biri de Ayasofya’dır. “Gözlerimi kapadığımda kendimi hep Ayasofya’daymışım gibi hissederim,” dediği bu kutsal alanda, uzun zaman geçirmiş ve bir enteriyör olarak her bir detayını zihnine kazıdığı mekânda, ‘orada olma’ hissini seyircisine de geçirmeyi başarmıştır.
Enteriyör ressam
İlk olarak 1901’de düzenlenen ve her sene tekrarlanan İstanbul Salonu sergilerinin ikincisinde Şevket Dağ’ın üç resmi vardır. Bu serginin ardından, 1903 yılında gerçekleştirilen üçüncü Salon Sergisi’nde de altı resmi sergilenir. Bu sergileri Malumat dergisinde değerlendiren Celal Esad Arseven, genç ressam Şevket Dağ’ı ‘enteriyör’ ressamı olarak tanıtır.

Şüphesiz, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk resminde ilerlemenin büyük öncüleri arasında ‘bir ülke değişirken’in panoramasını gözler önüne serenler arasında Şevket Dağ da vardır. Bu adımlar içerisinde yine önemli bir yere sahip olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin* mecmuasında, dönemin sanatçıları çeşitli makalelerle tanıtılır. Dergide Şevket Dağ için, “Tabiatın cazip görünüşlerini, renklerin ahengini, kendine mahsus letafetiyle tasvirde, bihakkın muvaffak olmuş itibarlı bir sanatkârdır.” yazmaktadır. Şevket Dağ, Çallı Kuşağı gibi yurtdışı eğitimine gidememiş olsa da eserleri pek çok sergide yer almış ve uluslararası sanat ortamında tanınan bir ressam olmuştur. Çallı Kuşağı Türkiye’ye dönüp, eserler üretmeye başladığında, Şevket Dağ da onların çalışmalarını gözlemlemiş ve Çallı Kuşağının empresyonizmini benimsemiştir. Cumhuriyet’in ilanının ardından resimde modernleşme üsluplarına çok ılımlı yaklaşmasa da, bu kuşağın Paris’te edindikleri teknik ve bilgilere yakınlık göstermiştir.
İç mekân resimlerinin başarılı ismi Şevket Dağ’ın diğer enteriyörlerden farklı bir anlatımı vardır. Diğer sanatçılar enteriyörlerinde gündelik hayat ve ev yaşantısına yer verirken, Şevket Dağ bunun dışına çıkmıştır. Dağ’ın eserlerinde ilk sırayı sekiz yıl çalıştığı Ayasofya alır. Kutsal mekânın iç ve dış narteksi, yan neflerin sütunları, iki yarım kubbeyle merkezi kubbenin eteklerinde sıralanan pencerelerden sızan ışık huzmeleri, pandantifte seraf figürü, hat levhalar, hünkâr mahfili, kandiller ve mekânı durağandan çok daha canlı bir atmosfere büründüren hafif titreşimli fırça darbeleri, onun izlenimlerini tablosuna aktarır ve ölümsüzleştirir. Sanatçının üslubu, akademik gerçekçilik değil, fakat enteriyör resimlerine tamamen başat olan romantizm kuramının yalnızlık ve -belki de- ölüm temalarını vurgulayan anlatımıdır.
Ayasofya’nın büyüklük algısını, kutsal mekânlara has ve bilinçli olarak küçük, yüzü görünmeyen kişilerle -halıları takip eden figürsel yorumlarıyla- romantizmin özelliklerine gönderme yaparak betimler. Işığın gücünü kavrayan Dağ, Ayasofya’ya açıklıklardan dolan ışıkla, mekânın kutsallığına -bir tür anlatıcı görevi üstelenerek- gönderme yapar. Çünkü o, ışığın ustasıdır. Orta ve yan nefler, galeri katı ve eksedraların önünde, kubbeye doğru yükselen dev sütunların arasından Ayasofya, uhrevi ışık huzmeleriyle mimari bir ihtişamı seyirciye aktarır. Sarı renk, kubbeye doğru yoğunlaşarak ağır, gizemli ve içsel bir duygunun -inancın- sembolü olur. Bu kompozisyonlar Şevket Dağ’ın, klasik Osmanlı resminin ilk dönem enteriyörlerindeki romantizmin ‘ünlü ressamı’ olduğunun göstergesi olan üslubunun yansımasıdır. O, kısa süre önce açılan sergisinde, günümüzde de “Zamanın ve Mekânın Büyüsünde Bir Ressam” olduğunu kanıtlamıştır.
*Şevket Dağ:
Deniz yüzbaşısı Çerkez İsmail Kaptan’ın oğlu olan Şevket Dağ, Fatih’te doğdu. Ortaöğrenimini Dârülmuallimîn’de (Öğretmen Okulu) tamamladıktan sonra Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ndeki resim bölümünün ilk öğrencilerinden biri oldu, Osman Hamdi Bey ve Salvatore Valeri’den ders aldı. 1897’de mezun oldu ve Evkaf-ı Hümâyun Nezâreti’nde kâtip olarak göreve başladı. Mekteb-i Sultânî (Galatasaray Lisesi) ve Dârülmuallimîn’de yirmi üç yıl resim öğretmenliği yaptı. Eserleri; 1901, 1902 ve 1903’te İstanbul Salon Sergileri’ne dahil edildi. 1909’da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin kuruluş çalışmalarında yer aldı, yönetim kurulunda görev yaptı. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti 1921’de Türk Ressamlar Cemiyeti, 1926’da Türk Sanâyi-i Nefîse Birliği ve 1929’da Güzel Sanatlar Birliği olduktan sonra da bu rolünü sürdürdü. Uzun seneler boyunca Galatasaray ve Ankara Sergileri’ne katıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş resimleri yapmak üzere 1917’de kurulan Şişli Atölyesi’nde aralarında İbrahim Çallı, Namık İsmail ve Ali Sami Boyar’ın olduğu birçok sanatçıyla birlikte çalıştı. Atölyenin sonucunda ortaya çıkan resimler 1918’de Viyana’da sergilendi. Şevket Dağ, 1904’te Atina, 1910’da ise Sofya ve Brüksel’de düzenlenen sergilere eser göndererek altın ve gümüş madalyalar kazandı. 1909’da Münih’teki Glaspalast’ta düzenlenen sergide resimleri altın madalyaya layık görüldü. 1933’te Paris’teki Salon des artistes Français’de düzenlenen sergiye katıldı. Hayatının son yıllarında Konya ve Siirt’ten milletvekili seçildi.
Kaynaklar:
Fahri Özdemir, Zamanın ve Mekânın Büyüsünde Bir Ressam – Şevket Dağ, Folkart Gallery Yayınları, 2023, İzmir, s.29.
Hikmet Feridun Es, Akşam Gazetesi, 28 Mayıs 1944, s. 3.
Kaya Özsezgin, Dağ Şevket. Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedik Sözlük, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1994, s. 157.
Kıymet Giray, Ankara Resim ve Heykel Müzesi – Baş Yapıtlar, Cilt I, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2020, s.129
Seçkin Naiboğlu., Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası. 1991. s.75
Seyfi Başkan, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, Çardaş Yayınları, Ankara, 1944, s.27
*Türk toplumuna ve sanatçılarına büyük destekler sunan ve gelişmelerine katkıda bulunan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti 1908’de kuruldu. Bu cemiyet, 1921’de Türk Ressamlar Cemiyeti oldu. 1926’da ismi değiştirilerek Türk Sanayi-i Nefise Birliği denildi. Sonunda, Güzel Sanatlar Birliği adını aldı.
*Şevket Dağ Biyografisi: www.sakipsabancimuzesi.org/sanatci (22.03.2024)
*Görsel: Şevket Dağ (1875 – 1944) – Ayasofya, 1908-1909 – Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Koleksiyonu
*Makale, Myrina Yayınları Sanat Dergisi MyArt’ın Nisan-Haziran 2024 tarihli sayısında yayımlanmıştır.


